yol



Demirin bir başka demire sürterek çıkardığı ritmik ama mekanik bir ses içinde düşüncelerimi kaybediyordum. Kaybolan düşüncelerimin asıl sebebi arkamda bıraktığım upuzun yoldu biraz da. Yol arkamda uzadıkça içinde bulunduğum tren de uzuyordu sanki. Bulutlar bizi tanrının katından ayırmak için bir örtü gibi üzerimize serilmişti, yeryüzünde olduğumuzu kanıtlamaya yetecek sözcüklerimizse zaten yoktu. Bir yerlerde sıkışmış, bitmeyen bir yolun yolcusu olmaya adamıştık kendimizi. Aklımızda kalan birkaç düşünce parçasını da silecekti yağmur eğer bu demirden kutunun içinde olmasaydık. Yağmurun şimdilik yapabildiği tek şey camda birleşen damlalarla çiçekler oluşturmaktı. Şeffaf bir çiçek tarlasının içinden tanrının katını görebilmek için gözlerimizi bulutlara dikmiştik son kez. Suyun içinden geçerken kırılmış,  renklerimize ayrışmıştık ve hangi rengin bizi daha önce terk ettiği düşüncelerimiz kadar anlamsızdı artık.