yanlış durakların en sonuncusu





Israrla sordu seni uykudan uyandıran bir acı mıydı diye . Beni uykudan uyandırabilecek pek  de fazla bir acı yok bu hayatta diyemedim. İnsanın diş dokturuyla felsefe yapmasını engelleyecek gizli yeminler var  en nihayetinde ve biraz düşünecek olsam bence bu yeterince acıtırdı canımı. Hayat ağzınızın tam ortasına açılan bir boşaltım sistemi diye bağıran düzinelerce filme karşı hala öğrenememişim acı çekmemeyi ama dedim ya yine de epey az. Alkolü azaltmaktan daha kolay üstelik.  
Bizimkisi halsiz bir arsızlık. Gelmişini geçmişiyle ters yüz eden  bir küfür, yemeğine şap atılmış bir jigalo.  Onursuz bir sefalet yani. Bizim insanlıktan nasibimizi hep başkaları almış, biletlerimiz dolu koltuklara kesilmiş. Acısı omurgasını sızlatan yumuşakçalar gibiyiz. Aynaların önünde çırılçıplak soyunuyoruz oysa kırılınca en önce sırlarını kaybeder aynalar. Sefalet denilen işte tam da bu.

bazı şehirlere yukarıdan bakmak ukalalıktır






Aklımda tutmam gereken bir sürü isim. Zihnimde yer açmak için önce kendi adımı unutuyorum. “Ne çok tanrı var beni boşverin” diyemiyorum.  Kendine tanrı rolü biçmiş herkesin en çok anlamadığı insanım. Bense denizi olan şehirlerin neden bütün yollarının denize çıkmadığını anlamıyorum ve bu yollara bazılarını hiç duymadığımız insanların isimlerinin verilmesini. Bir şehri hayaletlerin sırtına kurup gerçeğin daniskasını yaşama isteğimizi. Anlamadığı ne çok şey var insanın. Buna rağmen ne az soru soruyoruz ne az konuşuyoruz tanrım.

Aklımın kuytu sokaklarında binlerce soruyla yaşıyorum üstelik bu sokaklara verecek kadar isim de bilmiyorum. Hepsi birbirine karışıyor sokakların, çıkmaz mı yoksa sonsuza mı gidiyor belli değil. Bir kişide çıkıp bağırmaz suratının tam ortasına. Cesareti çatılardan atlamak sanıyor insanlar üzülüyorum tanrım. Işıkların herşeyi görünür yaptığını sanıyorlar, ışık gözlerimizi kamaştırıp gerçeği gizleme sanatıdır, insanlar sanattan hiç anlamıyorlar. 

birilerinin surra kadem bastığı bir gecede




Korkuyorum  Aylin. Takip ediyorlar beni sokaklardan korkuyorum. İçime içime atıyorum adımları istemiyorum dışarı çıkmak. Hem kimseye de anlatamıyorum ki be Aylin. Deli diyecekler bana anlatamıyorum. Sen beni bilirsin sokak kedisi gibiydim ben evlerde yaşayamazdım çatısı olan hiçbir yerde nefes alamazdım ama şimdi nefessiz kalmak üzereyim ama ödüm kopuyor diyemiyorum.

Ölmekten değil öldürülmekten korkuyorum Aylin. O kadar çok maktül gördüm ki, arka sokaklarda değil üstelik. Daha bir ay önceydi  bizim Miço’yu vurdular. El kadar bebeydi boyu ermezdi balkonun trabzanına. En son o gün çıktım sokağa Miço’dan sonra sıra bana geldi takip ediyorlar biliyorum Aylin. Miço’nun gidişinden birkaç uyku önceydi hani bir kadın vardı satardı kendini geceye onu  da buldular ha bu bizim ön sokakta. Yüzü yokmuş be Aylin katiller aldıkları yüzleri ne yaparlar? Aklım almıyor. Ondan da önce biri daha çıktı. Kimliği falan yok dediler, üzerinde elbisesi bile yokmuş ki. Cesetler de üşür mü ki? Elbiseleri yok  diye ya da kimlikleri…

Sen bilirsin bunların hepsini sahi seni ne zaman almışlardı be Aylin? Sessiz sedasız nasıl ölünür? Bağırmadın mı avazın çıktığı kadar, duymadı mı koca şehrin ruhu? Merak ettiğimden de değil ya. Nasıl dayanır ki insan bunların cevabını duyarsa, düşünürse. Unuttular sizi Aylin. Aynı kaldırıma kaç farklı bedenin değdiğini unuttular. Çok korkuyorum ölürsem beni de unuturlar.