tüm bildiğim bu ayaklarım kederdir burada,zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim...... C.B.
kırmızı
delimtrak renkler
ölecektik çünkü
kaçış
susmalarda boğulma
cehennemden mektup
Beyaz taşların gölgelerinin siyah olamayacağını düşünecek kadar saftık oysa. Camın önündeki baykuş üç kez ötmese anlamayacaktık bunu üstelik. Sayı tamamdı ve tanrının bize tanıdığı haklar bitmişti. Kar tanelerinin sayısını aklımızda tutacak kadar iyi değildi hafızamız, hoş kar tanelerini saymaya yetecek kadar rakamımız da yoktu zaten. Her şey belli bir sayıdan sonra çok oluyordu belli bir sayıdan önce ise yok. Hiçlik sahip olduğumuz tek şeydi. Nihilizmden haberimiz bile yoktu halbuki; Nietzsche ya yıllar önce ölmüştü ya da henüz doğmamıştı. Bunu tüm gece düşünmüş ama hatırlayamamıştık.
Deli ne demek diye sormuştun bana. ‘’İşte şu masa’’ demiştim. ‘’Yıllardır koyduğum yerde hiç kımıldamadan duran masa, o deli’’ dedim. Sonra ikimiz de dalıp gittik, acaba hiç kımıldamasak biz de delirir miydik?
Saat çok olmuştu. Dedim ya bir yerden sonra her şey çok oluyordu. Ben sevdiğimiz bir film üzerine konuşmak istemiştim –şimdi fark ettim adını hatırlamama yetecek kadar çok sevmiyormuşum- Sense portakal suyu üzerine konuşmak istiyordun. Sonra bir an vazgeçtin. ‘’Acaba nasıl bir ölüm beni havalı yapar?’’ demiştin. O gece tüm havalı ölüm yollarını düşünmüş ama en sonunda çürümenin gerçekleşeceği hiçbir şeyin havalı olamayacağına karar vermiştik.
Belki Amsterdam’da ölmek olabilirdi, kendini en favori harfin olmasa da sadece çarmıha benzediği için ‘’t’’ harfine gererek bir modern zaman filozofu gibi öldürmek havalı olabilirdi.
Yine de ben olsam ‘’s’’ harfini seçerdim.
fotoğrafın sahibi sayın tunalızade gürkan efendiye saygılarımla. www.kalemsuare.com
inanılası yalanlar
Kuzgun ayın karanlık görüntüsü, fonda bilmem hangi zamanda çekilmiş bir filmin müziği, sonra önümden geçen simsiyah bir araba camları daha siyah, içindekiler korkak büyük ihtimal. Bir kalp atışı sonra, bedenden atılan kalplerden gelen. Atma sırası kalpten bedene geçince tanrılar sığınacak yalanlar bulmak için ceplerini karıştırıyorlar. Oysa tanrıların yalanı biziz. Yalana pusu kumuş kemik ve kan oluşturur bizi. O yüzden nefes alınan her dakika yalan söyler tortulu ruhlarımız. Ne kadar çok akıtırsak o kadar temizleniriz sanırız. İnsanız, aptalız.
Açık arttırmaya çıkarılmış yalan makineleri, ayyuka çıkarılmış zaman makineleri, bir de kirlerimizden kurtulmak için icat edilmiş çamaşır makineleri, hepsi birden hiçi tamamlamak için oluşturulmuş yap-boz parçaları. Tanrının en sevdiği televizyon kanalıyız. Kumanda uzaktan. Çok kanalımız kapatılmıştır söylemek isterken doğruyu. Sonuçta biz tanrının yalanıyız.
Aya ayak basıldığına inanırız, marsta hayat olduğuna, her şeyin düzeleceğine, dilin kemiği olmadığına, aşk diye bir şeyin var olduğuna, herkesin bizi sevdiğine.yalana, yalan olan, yanlış olan, yok olan her şeye inanırız, insanız. Kendimize inanmak istememizdendir her yalana bağlanma arzumuz. İnsanız,inanırız, biz en büyük yanlışı kendimize inanarak yaparız.
Tanrının sözleriyiz. Dünyanın yaratıldığı gün dilden dökülenleriz biz. Yeryüzüne gönderilen bedensel yalanlarız. Tanrılar bu dünyaya daha en başından yalan söyledi.