delişmen aklın seçmeleri


Deliliğe kendimi yakıştırmak benim seçimim değildi. Bana deli demekse sizin haddiniz hiç değil. Ne var güneşin mavi olduğunu iddia etmişsem, yedi den sonra on üç gelir dediysem kime ne, ya da korkumdan bugüne kadar hiç siyah giymemişsem. Bugünü dünden ayıramıyorsam, nüfus kağıdıma inat yaşımın 3000 olduğunu iddia ediyorsam, acıktığımda su içiyor susadığımda yemek yiyorsam, annemin Madonna olduğunu söylüyorsam, en yakın arkadaşım bir kurbağaysa, koalanın bir hayvan değil bir meyve olduğunu düşünüyorsam ben deli miyim?

Ya kelimelerin oyun oynadığına inanıyorsam, ya güneşin rengi benim sözlüğümde maviye denk geliyorsa ya da tüm dünya renk körü ve güneş gerçekten maviyse, ya hayvan dediğiniz koala okaliptüs ağacının meyvesiyse, ya Madonna gerçekten benim annemse ya ben evlat edinildiysem, ya küçükken anlatılan kurbağa prens bir masal değil de gerçekse ve ben bunu görmüşsem.

Siz, beni bu parmaklıklı odaya hapseden dışarıdaki tüm insanlar ya ben deli değil de siz körseniz. Tüm reddedişler ve deliliğe dair bunca yafta sizin körlüğünüzün, karanlığınızın eseriyse…

Aklınız karıştı değil mi, biraz da kızdınız belki? Bu oyunun deli kişisi sizi şüpheye düşürdü diye kızdınız biraz.

Hahahaha, kabul ediyorum ben deliyim, ama unutmayın siz körler, bu dünyanın gerçeklerini bir ben gördüm bir de kurbağa prens.


bu yazının şarkısı:hellowen-if i could fly http://ufizy.com/#sDgvl-ypEd4/p/85/

uykuda kaybolan bir balık tanıyorum


Kısa metrajlı uzun bir film. Kadran çarpık, enstantane kaymış, görüntüler girişik. Ve odamdaki gece lambasını tanrı sanıyor ateş böcekleri. Newton’un zamanından beri çok şey değişmiş, denizden göğe yükseliyor yağmurlar.
Damarlarımızdan beynimize kafeinli rüyalar hücum ediyor. ‘Çocuklar uyuya uyuya büyür’ diyerek uykulara gönderilmiş birer çocuğuz işte. Anne, çocukları rüyalar büyütür.
Sonra maşaların ucunda kızgın yağa gönderilir gibi rüyalardan kızarmış kabuslara geçiliyor. Anne, kabuslar çocukları rüyalardan daha çabuk büyütür.
Tanrıların hayal kahvesinde boğaza doğru oturup gemilere taş atan militan ruhlarımız, yağmur yağdığında çamurdan gözyaşlarıyla ağlıyor. Gövdeden önce kökün geliştiğini söyleyen tüm biyoloji kitaplarına inat önce meyve veren ağaçlar büyür rüyalarımızda. Anne, rüyalar gerçeklerden ne uzak.
Yatağımıza kağıtlar yayıp üzerine yatarız. Rüyalarında hafızalarından süzülen anıları kaybetmemek için yapar çocuklar bunu. O yüzden büyüyene kadar her çocuk gazete kağıtları üzerinde uyanır. Anne, uykum geldi gazeteleri getir.
Rüyalar korkutur çocukları, korku vücutta en çok boşaltım sistemini sever, altına kaçırır o yüzden çocuklar uykularında, rüyalar en çok çocukları sever. Anne, çişim geldi.
Sokaklarda oyun oynardı çocuklar yağmur sonrası, su birikintilerinde görünen suretler korkuttu sonra onları, rüyalar sudaki akisleri değiştirir. Anne, değişsem de sever misin beni?
Yaşlandıkça az uyur insan. Yaşlılar rüyaları sevmez. Ben daha küçüğüm. Uyutma beni anne, büyütme beni. Geliyorlar anne. Yağmurlar geliyor, zorluklar geliyor, korku sonra,sonra acı, bunlar bana ağır geliyor anne.
Uyandır beni anne!
Anne?
Rüyalar ses geçirmiyor.


bu yazının şarkısı: hypnogaja- lullably http://ufizy.com/#hX3N9ca1zUY/p/41/