bitmeyen gece




Birbirimize ömrümüzü anlatmak için otursak masaya on dakikadan kısa sürerdi belki,ruhumun sendeki parçasını anlamak. Sen çocukluk aşklarından itibaren başlardın anlatmaya, ben çocukluk aşkımı anlatamazdım.  Büyüdüğümüzü kanıtlamak için önce kendimize sonra  tüm yabancılara, bir sigara yakardın sen. Ben senin sigaranla yakardım kendiminkini. Sen içimde yangınlara sebep olduğunu hiç bilmezdin. Sende kalan parçalar benimkiyle birleşirken sigaralarımızın dumanı masanın orta yerinde birleşirdi. Sessizliğime kendince cevap ararken içine çektiğin dumanla ciğerlerine dolmayı hayal ettiğimi anlayamazdın.
İkinci kadehten sonra ağlardım belki. Aşk insanı hüzünlendirir bazen bunu benden daha iyi bildiğini bilirdim. Sen gözyaşlarımı sigara dumanına, sarhoşluğumu şaraba bağlarken, tüm sebebin sen olduğunu bir ben bilirdim. Yaşamak için aranan sebeplerden biri olurdun içimde. Bilseydin seni sevdiğimi ve sorsaydın ‘’neden?’’ diye. Sana verecek cevabım olmazdı. Sen karşımda otururken ve ben içinde bulunduğum yangından memnunken nedenlere kimin ihtiyacı vardı ki.
Ben defalarca baktığım fotoğraflardan ezberlediğim yüzünü seyrederdim sen konuşurken. Kanımı çeken tanıdık topraklar gibi gelirdi yüzün. Ve sesini dinlerdim,ne anlattığının önemi olmadan dinlerdim. Yabancı olan tek parçanı içime çekebilmek için gözlerimi kapatıp dinlerdim.  Sesinin Bukowski şiirleri  üzerindeki tınısını çok merak ederdim ve sen hissetmiş gibi ezberinden bir tane seçerdin hemen,belki canını en çok acıtmış olanını. Sen ben ve Bukowski aynı masada aynı acıları çekmiş üç kişi aşkı senin ses tonundan dinlerdik. Dilimin ucuna gelen sözcükler hep dilimin ucunda kalırdı. Senin sesini kazıyabilmek için ruhuma bir dövme gibi ben hiç sesimi çıkarmazdım.
Kalem kağıt baş ucumuzda olurdu sen bir çırpıda yazardın içimden kopan bir mısrayı ve ben bir solukta okurdum onu,sonra nefesimi tutardım,yıllarca tutardım nefesimi. Verirsem eğer sensiz ölürüm diye korkardım. Sonra bir mısra da ben yazardım seninkinin tam altına, kalemi parmaklarının değdiği yerden tutardım, el ele tutuşma şeklimiz olurdu bu.
Ben başımı senin göğsüne koyardım, sen yine şaraptan sanırdın, o an Vivaldi’nin bile kıskanacağı bir mevsim yaşanırdı. Benimkilerden daha uzun saçlarını ellerimin arasına alıp sarılırdım sana. İşte o zaman anlardın anlatılmamış çocukluk aşkımı. Bir şiir gelirdi ikimizin  de aklına. Aynı anda… aynı dizeler…


*** fotoğraf "coffee and cigarettes" filminden bir sahnedir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder