travmatik ışıklar




İçimizdeki mabedin son mumlarının söndüğü andı. İçimizdeki dinin kabul gördüğü tek yer içimizdi. Bir de ateş böcekleri gelirdi arada. Düşsek dizlerimiz kanamazdı o zamanlar. Hem daha ne kadar acıyabilirdi ki canımız.

Ellerimizle onadığımız yaralarımızdan mahrem kelebekler uçmuştu. Kar taneleri üzerinde yollara çıktı kelebeklerimiz. İsa’nın çarmıha gerildiği diyarlara uçup İsa’nın avuç içlerine kondular. Oysa İsa o diyardan gideli çok olmuştu.

Sadece çocuk olamayacak kadar büyüktük. Ev kirasını ödemeyi düşünmek zorunda olacak kadar büyük, kalem kağıdımızı alacak olsalar ağlardık oysa. Ölsek kocaman tabutlar içinde gömülürdük, şekerden tabutlar içinde, dişlerimizin çürüyeceğinden korkmadan.

İçimizdeki mabedin son mumlarının söndüğü andı. Sigaramızın feri gözümüzünkinden fazlaydı. Mutlu olmaya birkaç kadeh kalmıştı . sarhoş bir kadının akmış rimelleri kadar aşikardı önümüzdeki yol. Bunca yaşamamış olsaydık, kurtları ulurken görseydik ya da sarılıp uyuyabilseydik onlarla ve sönmeseydi  içimizde son mumları mabedimizin mutluluktan ölebilirdik alacakaranlıkta. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder