sineklerin tanrıçası



‘Ayrılık insanı her dilde aynı şekilde mi acıtırdı?’ Günlerdir içinden çıkamadığı sorunun cevabı hiç önemli değildi aslında. Cevaplar düşünmek onun boş zaman aktivitesiydi. Ha bir de boş beyaz bir kağıda üçgenler çizmek.
Akrep yelkovanı 5 geçiyordu yani zaman da önemli değildi onun için. Zaman göreceli bir şeydi zaten. Böyle boyundan büyük laflar söylemeyi severdi, kitapları da bu yüzden severdi zaten. En güzel cümlelerini onun yerine birileri kurmuştu. O yalnızca zamanı gelince tüm sözlerini geri alıyordu onlardan.
O gittiğinden beri tek kelime yazmamıştı. Beyninde kopan fırtınalar içindeki boşlukta yol alıp eline ulaşamıyordu. Oysa ne çok isterdi kopan fırtınaları bağlayıp, onun yanında uyumayı. Hem o zaman yazacak daha çok şeyi olurdu belki.
Düşündü ki, bir çimen olmadığı sürece filleri çok sevimli bulabilirdi  ya da bir cüce kim bilir? Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık onun fikri değildi nasıl olsa.
Alice ‘in harikalar diyarında şu an hangi mevsimdi? Bir de pamuk prenses elma sevmeseydi masal nasıl biterdi acaba?
İçi boş kadının beyninde tüm bu saçma sorular aynı anda beliriyor, büyük bir hızla çarpışıyor, bir başka saçma soruya evriliyorlardı.
Peki ben tüm bunları nereden mi biliyorum?
-Benim görevim bu
Ben kim miyim?
İşte bunu ben de bilmiyorum.Siz yine de bunu duymamış gibi yapın.

2 yorum: