lağım balıkları ve don kişot

Bir don kişot’um. Atıyla eğlenceli serüvenlere çıkanından değil. Bir yabancı şehirden aidiyetsiz bir başka şehre. Atının üzerinde bir yabancı olmak gibi her nefes aldığı toprağa. Ruhunun zarını yırtan bir yalancı çığlıkla, attığı çığlığa bile yabancı olmak misali. Gitmek ama varamamak arasındaki o bitip tükenmeyen yolda kendini aramak ama hiçliği bulmak, hiçi ben beni tekrar hiç yapmak gibi. Çölün damarlarına gözyaşı zerk edip çiçek açtıramamak, açtıramadığı çiçekte onun olmayanı yitirmek gibi.

Gidişler var ağrının sırtına bir buğday tanesi kadar acı katan don kişot’un aklında. Gidip varamamak, varamadığı için dönememek var. Çölde denizler yaratmak, denizleri taşırıp dünyadan kainatın arsız açlığına kusmak var hiçliğini kocaman bir boşaltım sistemi gibi. Tam boşaldım dediği an her zamankinden çok dolduğunu hissedip sövmek var bir de samanyoluna. Yalandan cinayetler işleyip her kurbanın cesedi olmak isteği var yaşamayı en çok istediği anda. Lağımlara kusup öldürmek var insanların ceplerinden lağımlara düşmüş balıkları. Hafızası hamam böceğinin kalbinden küçük olan balıklara katiliniz benim demek var.

Gideni geleni belli olmayan yollarını yakmak geçerken beyninin en ön lobundan, yolların olmadığını, hiçbir zaman olmadıklarını anlayıp ölü balıklara kurban ederken kendi hiçliğini, atının toynaklarıyla gökyüzünün namussuz maviliğinde ölmek ister don kişot.  Ve yaşarken hiçbir şeyi yoktu, mezarı da olmasın.

2 yorum:

  1. bir don kişot, sıcak şarap ve içildiğinde ağza gelen kuru karanfil ve elma kabukları. özledim o günleri artemis hanım, hem de çok.

    YanıtlaSil
  2. güzel günler geri de kalmadı aksine önümüzde daha fazlası var.şarabın değil de sohbetin sıcaklığıyla mutlu olmayı çok özledim be arkadaşım.

    YanıtlaSil